Depresyon, derin üzüntünün, bazen de üzüntü ile birlikte bunaltının olduğu, konuşmayı, davranışları, düşünceyi ve bedensel işlevleri etkileyen bir hastalıktır. Beynimizin bazı bölgelerinde yer alan, nörotransmitter olarak isimlendirdiğimiz duygularımızı, davranışlarımızı, düşüncelerimizi düzenleyen beyin kimyasallarındaki düzensizliklerin depresyonun nedeni olduğu bilinmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2000 yılı verilerine göre depresyonun yeti yitimine neden olan hastalıklar arasında dördüncü sırada olduğu bulunmuş, 2020 yılında ikinci sırada olacağı varsayılmıştır. Kadınların yaşamları boyunca depresyon geçirme olasılığı %20-26 iken, erkeklerde bu oran %8-12 olarak bulunmuştur. Ortalama başlangıç yaşı 27-30 olan depresyon, kadınlarda daha erken yaşlarda görülmekle birlikte, her yaşta görülebilmektedir.
Depresyon döneminde en sık gözlenen bulgular şunlardır;
-Eskiden yaptığı ve keyif aldığı şeylerden eskisi kadar keyif alamama, genel bir ilgisizlik ve isteksizlik
-Üzüntülü, elemli, bunaltılı bir ruh hali
-Enerji azalması ve kolay yorulma
-Değersizlik, yetersizlik ya da suçluluğa ilişkin düşünceler
-Dikkat, konsantrasyon ve bellek sorunları
-Uykuda azalma ya da artış şeklinde uyku düzensizlikleri
-İştahta azalma ya da artış şeklinde iştah düzensizlikleri
-Hareketlerde yavaşlama ya da artan gerginlik ve öfke hali
-İntihar düşünceleri
Depresyonun tanısı, kişinin kendisi ile yapılan psikiyatrik muayenenin yanı sıra ailesi, yakınları ile yapılan görüşmelerle konulmaktadır. Depresyon kendi başına ortaya çıkabileceği gibi, başka ruhsal bozukluklara (manik-depresif hastalık, kaygı bozukluğu, yas süreci, psikotik bozukluklar, gebelik ve lohusalık dönemi gibi) bağlı olarak da görülebilir. Bunların yanında genel tıbbi durumla ilişkili durumlarda (diyabet, inme, kanser, koroner arter hastalıkları, parkinson, fibromiyalji gibi) ve kullanılan ilaçlara (steroidler, astım ilaçları, kanser ilaçları, antiinflamatuvarlar, akne ilaçları gibi) bağlı da görülebilmektedir. Tanısal değerlendirme aşamasında tüm bu faktörlerin değerlendirildiği bilgilerin alınması ve gereken tetkik ve incelemelerin yapılması son derece önemlidir.
Depresyon doğru ve etkili tedavi edildiğinde, yaşama bağlılığın tekrar kazanıldığı, yaşam kalitesinin oldukça yükseltilebildiği, bozulan işlevselliğin düzeldiği bir hastalıktır. Depresyonun tedavisi, Psikiyatri uzmanları tarafından kişinin durumuna ve kişi için depresyona neden olan faktörler göz önüne alınarak her birey için en uygun tedavi yöntemi ile yapılabilir. Hafif düzeydeki depresif bozukluklarda psikoterapiler ve psikososyal tedavi yöntemleri etkili iken, orta düzey ve ağır düzeydeki depresif durumlarda psikoterapiler ve psikososyal tedavi yaklaşımlarının yanı sıra farmakolojik ve somatik tedavi yöntemlerinin etkililiği tüm dünyada bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Depresyon ve tedavisi ile ilgili olarak kulaktan dolma bilgilerle ya da “kendim üstesinden gelmeliyim” “doktor beni anlamaz ki” gibi düşüncelerle etkin bir terapi ve tedaviyi ötelemek, depresyondaki bir birey için sadece zaman ve işlevsellik kaybının sürmesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle bireyin depresyonun en doğru ve etkili tedavisi için bir psikiyatri uzmanına başvurması ve hekimle işbirliği içinde tedaviyi sürdürmesi düzelmek adına en doğru adımı olacaktır.